9 Mayıs 2019 Perşembe

Volkswagen ID.3


Alman otomotiv devi Volkswagen AG, 'Dieselgate' skandalının ardından yerlebir olan itibarını düzeltmek için 2023 yılına kadar 9 milyar euroluk tam elektrikli ve hibrit yeni model yatırımı yapacağını açıklamıştı. Bu yatırımların ilk aşamasını ve marka adına bir devrimi temsil eden ilk model VW ID.3'ün dünya prömiyerini dün akşam Berlin'de gerçekleştirdi.

Volkswagen binek otomobilleri satış ve pazarlamadan sorumlu yönetim kurulu üyesi Jürgen Stackmann'a göre ID.3, marka tarihinde Käfer (Beetle) ve Golf modeli kadar önemli bir dönüm noktası.

Tamamen yeni elektrikli platformun üzerine geliştirlen ID nesil otomobillerin ilki olan ID.3 , VW'nin efsane kompakt hatchback modeli Golf'ün ölçülerine benzer ölçülerle geliyor. Ancak ID.3'ün 'skateboard' mimarili, yani ön ve arka akslarda elektrik motorlarıyla aks aralığı boyunca tabana yayılan Li-Ion pilleri hem kabin hacmini hem de sürüş dinamiklerini oldukça farklılaştırıyor.

Avrupa bölgesindeki 29 ülke için, 30 bin adetle sınırlı ve özel donanımlarla gelecek 1ST Edition modeline 1,000 EUR ön ödeme talep edilen %100 elektrikli ID.3 , üretim bantlarından 2020'de inecek ve ilk sahiplerine ulaşacak.

 1ST Edition ardından üretilecek daha düşük donanımlı modellerin 30 bin Euro civarında fiyatlanması ve 100 bin adetten fazla satması öngörülüyor.

Aracın en pahalı parçası olan pil ile şekillenecek farklı versiyonlardan en çok talep görmesi beklenen modelde 58 kWh kapasiteli pillerle WLTP ölçümlerine göre 420 kilometre menzil sunulacak . Ayrıca 30 bin Euro başlangıç fiyatlı model için daha düşük pil kapasitesinde bile en az 330 kilometrelik erişim mesafesi sunulacağı bilgisi paylaşılıyor.

 


8 Mayıs 2019 Çarşamba

Retro klasik elektrikli Civic'in ismi belli oldu: Honda e


Japonya merkezli otomotiv ve endüstri devi Honda, içten yanmalı motorların çağının altın zamanlarını Kuzey Amerika ve Asya pazarlarını domine ederek geçirmişti. Avrupa'da ise İngiltere ve Türkiye fabrikalarıyla elinden geleni yapan üretici artık otomotivin yönünü tamamen çevirdiği elektrikli ve hibrit teknolojilierinin üretimini anavatanı Japonya merkezli olarak gerçekleştirecek.


Honda'dan bugün yapılan resmi açıklamada yıllardır fuarlarda konsept olarak gördüğümüz, orijinal Civic tasarımından ilham alan retro klasik elektrikli modelinin ismi 'Honda e' olarak ilan ediyor.
Kompakt ölçülerde gelecek bu model hem B hem C sınıfı model boşluğunu aynı anda dolduracağa benziyor. Son olarak Cenevre 2019 fuarında da boy gösteren Honda Vision konsepti, sergilenegeldiği 4 yıl boyunca 22 bin adetten fazla ön talep almış.

Honda, uzmanı olduğu içten yanmalı motor teknolojisini de öyle bir anda bırakmıyor. IMA (Integrated Motor Assist) mild (hafif) hibrit teknolojisini 2000'li ve 2010'lu yıllar boyunca bir çok modelle sunan marka, artık daha büyük pil ve elektrik motorları ile oluşan i-MMD hibrit teknolojisine geçiyor. Bu teknolojinin en son halini yenilenecek Jazz'da göreceğiz.Dünya otomotiv endüstrisi hibrit geçiş sürecini iyice hızlandırırken, 2025 yılında tam elektrikli modellerin benzer ivmeyle pazara giriş yapması bekleniyor.

27 Haziran 2016 Pazartesi

Opel Astra (K) Excellence 1.6 CDTi ECOTEC | Test

  


Otomotiv tarihinin önemli ve köklü model serilerinden biri olan Opel Astra, geçtiğimiz yıl Frankfurt Motor Show'da, büyük değişimler geçirmiş yeni haliyle karşımıza çıkmıştı. Zamandizininde Kadett A kodlu model ismiyle başlayan bu seri, 1991'de B,C,D ve E'nin ardından sıra gelen F harf kodu ile ancak bu sefer Astra ismiyle yola devam etmişti. O yüzden bugün güncel modelin kaçıncı nesil olduğunu K harf koduyla ayırt etmekteyiz. 



 ABD merkezli General Motors bünyesinde bulunan Opel markası, her ne kadar Avrupa modelleri Avrupa'da tasarlanan ve geliştirilen bir yapıya sahip olsa da, şirketin tee Atlantik'in ötesinden mühendislik kısımlarını etkileyen bazı önemli kararlar vermesi, Rüsselsheim'dakileri 2008 küresel ekonomik krizi ile birlikte sıkıntıya sokmuştu. Insignia modeli ile zor günlerden kurtulmaya çalışan firma bunu nispeten başarmış ve ardından bugün bizlerle olan modellerin geliştirilmesine imkan sağlanmıştı. 

 2011 yılında kolları sıvayan Alman mühendisler, önce hafif alaşımlı bloklardan istifade eden ve günümüz en son teknolojilerini kullanan yeni motorları tasarlamış, ardından her modele özel olarak ağırlık azaltımı çalışmalarına başlamıştı. Bu yazımda bu çalışmaların sonucu olan bir ürün, Opel Astra K HB 1.6 CDTi ECOTEC (136 beygir) 6-ileri otomatik şanzımanlı modelin Exellence donanmılı versiyonuyla ilgili izlenimlerimi aktarıyorum sizlere.

Dış Görünüm



 2013 yılında sergilenen Monza Concept modelinden ilham alındığı dile getirilen dış tasarımda önceki nesile göre daha ince formdaki farlar ve yalın bir görünüme kavuşan gövde panelleri yeni Astra'nın ayırt edici özelliklerinden. Aslında şahsen nedense "J" kod adlı jenerasyonun makyajlısına benzettiğim Astra K'nın bu görünümünde A sütunu ile motor kaputunun aracın burnuna doğru yaptığı açı ile alakası var diye düşünüyorum, bilmiyorum siz de bu görüşe katılır mısınız...




 Testime konuk olan modelin Excellence donanımıyla birlikte gelen IntelliLUX (Matrix LED) far sistemi bu nesille gelen bir yenilik ve ana farlar dışında sinyaller de LED aydınlatmaya kavuşmuş.



 Arka kısımda daha dramatik değişiklikler yaşayan yeni modelin en çok hoşuma giden kısmı da burası; karartılmış reflektör bölümlerine sahip farların içindeki ince şerit şeklinde ve homojen bir ışık veren LED aydınlatma oldukça şık görünüyor. Ayrıca tampon, far ve bagaj kapağındaki enlemesine uzunca çizgiler araca arkadan bakıldığında olduğundan geniş gösteriyor.



 Önceki nesilden 5 santim kısa ve 2,5 santim alçak olan yeni Astra'da aks açıklığı bir kaç milimetre azaltılmış ama buna rağmen ön konsolun konumlandırılması ve koltukların kalınlıklarında, yerleşimlerinde yapılan ayarlamalarla diz mesafeleri artırılmış. 




 Yeni Astra'da yapılan bir diğer dikkat çekici değişiklik ise şimdilerde moda olmaya başlamış C-sütunu ile arka camı birleştiren parlak plastik bir parça. Bu birleşim yerine doğru yükselen kapı gövdesi de daha önce Skoda modellerinde rastladığımız bir tasarım detayı olarak gözümüzde canlanıyor.

İç Mekan

11 Haziran 2016 Cumartesi

Yeni Infiniti Q30 Türkiye Lansmanı




Japonların 3 büyük otomotiv devinin aynı anda kalkıştığı premium marka maceraları 1989 yılında Kuzey Amerika'da cereyan etmişti. Daha sonra buradaki başarıların ardınan öncelikle İngiltere'ye ayak basan Japonlar, lüks segmentteki yıkıcı istilalarını burada sürdürmeyi denemek istemişler ama köklü Alman devler karşısında bu işin öyle kolay olmayacağı anlaşılmıştı. 


 Infiniti de bu 3 büyük Japon otomotiv üreticisinden Nissan'ın lüks marka girşimi. 2009'da Bayraktar Grubu bünyesinde ülkemize resmi ithalatları başlayan markanın daha önce dünyada da çok büyük başarı elde etmiş FX modellerini bir ara özellikle büyükşehirlerimizde çok sık görmekteydik, hem de 3.5 litrelik V6 benzinli motoruyla. Ardından ülkemizin başına peydah olan yüksek hacimli motorlara yüksek vergi dilimi engeliyle bir anda piyasadan silinen Infiniti, ülkemizdeki geleceği için tüm umutlarını bugünlere, küçük hacimli motora sahip yeni nesil modellere bırakmıştı.

 2008 küresel ekonomik krizini hep örnek veririm yeni modellerin, yeni ara sınıfların doğuşunun başlangıç noktası olarak; Infiniti Q30'un hikayesi de farklı değil. Büyük SUV ve Sedan'ların ardından artık zamanının çoğunu sıkışık şehirlerde geçiren müşteri kitlesine de yönelmek gerekildiği fark edildi ve bunun üzerine hem dış görünümleriyle, hem de maliyetleriyle bu işe çok uygun bir gövde tipi ortaya çıktı, adı da kompakt Crossover oluverdi.


 Infiniti Q30 üzerinde 6 yıldır çalışılan bir proje olsa da motorların, altyapı bileşenlerinin ve iç mekandaki bir çok parçanın Daimler grubundan ödünç alındığı bir otomobil olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Sunderland, İngiltere'de hali hazırda Qashqai, Leaf modellerini üreten Nissan, bu alana 250 milyon Sterlin daha yatırım yaparak Q30'u da geçtiğimiz yıl burada üretmeye başladı. Meksika'da yapılan yeni ve çok daha büyük bir yatırımla bu modelin üretimi muhtemelen 2017 yılında oraya taşınacak.


 Gelelim Q30'un bizlere, ülkemiz pazarına gelirken neler sunduğuna: Infiniti Türkiye pazarına 3 farklı motor ve 7 farklı donanım seviyesi ile geliyor. Renault - Daimler ortaklığının bir ürünü olan 1.5 litre hacimli turbo Diesel ünite (grupta şaşırtıcı bir şekilde 1.6 dCi 130 ve 160 güç seçenekleri olmasına rağmen) 110 beygir güç ile, 1.6 turbo benzinli motor 156 beygir güç ile ve 2.0 litre hacimli turbo benzinli motor ise 211 beygir gücü diğer seçeneklerden farklı olarak 4 tekerleğe de dağıtacak şekilde sunuluyor.



Infiniti Q30’da Premium, Sport, Premium Tech, Premium Tech-Theme, Sport City Black, Premium City Black ve Premium City Black-Sport olarak 7 farklı donanım seviyesi sunuluyor. 1.6 litre benzinli Q30’da 4 farklı donanım, 1.5 litre dizelde 3 farklı donanım ve 2.0 litre benzinlide de tek donanım mevcut. Tüm Infiniti Q30 modellerinde panoramik cam tavan ve tavan rayları Türkiye paketinin standart donanımında yer alıyor. Sport donanım paketli Q30 modellerinde spor ön ızgara, spor ön tampon, spor arka tampon ve difüzör, gövde rengi yan pervazlar, koyu krom egzoz kaplamaları, 235/45 R19 ölçüsünde lastikler ve 19 inç 5 çift kollu hafif alaşım jantlarla daha dinamik bir tasarım sunuluyor.


 Dün İstanbul, St. Regis Otel'de gerçekleşen tanıtım ve ilk sürüş etkinliğinde 1.5 dizel ve 1.6 benzinli modelleri şöyle 10 dakikalık kısa bir test sürüşüne çıkarma imkanım oldu. Q30'un direksiyonu başına geçtiğinizde zihninizde beliren "ben bu düğmeleri, göstergeleri bir yerden hatırlıyorum ama du bakalım.." düşüncesinden çok, malzemelerin kokusu ve aracın kıvrımlı hatlarının iç mekandan bile nasıl güzel gözüktüğü oluyor. Infiniti markasının farklılaşmaya, tabuları yıkmaya çalıştığı en önemli başlık da bu çok çekici hatta doğrudan "sexy" denilebilecek tasarım. 


 1.5 dizel motor bir premium otomobilden ve bu otomobile kavuşmak için ödeyeceğinizi premium mebladan istenenleri verecek düzeyde değil. Ülkemizde bir çok farklı üreticide, bir çok farklı modelin kaputunun altına giren bu ünite Infiniti'de ne yazık ki ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın çok da fazla değişmiyor (110 beygirden ne kadar performans beklenir ki?)

 1.6 turbo benzinli motor, düşük devirlerdeki dinginliği ve sarsıntısızlığıya Q30'un en mantıklı güç seçeneği olurken, gaza yüklendiğinzde verdiği ses ve aracı ivmelendiriş şekli yüzleri güldürüyor. Yakıt tüketimi kısacık şehir içi turunda ölçemediğim bir değerdi, onu uzun boylu teste öteliyoruz şimdilik.


 Dış tasarım anlamında biraz daha muhafazakar çizgilere sahip yıldızlı kardeşi GLA'dan biraz daha ucuz olan Infiniti Q30, bu şekilde yeni müşterilerin kalbini iki yerden vurabilir. Infiniti tasarımcılarının ve yöneticilerinin de ısrarla vurguladığı gibi “Herkes için herşey” değil “bazı insanlar için herşey” olmak istiyoruz diyorlar ve bunu söylemeden önce de gelip ürünlerine yakından bakılmasını, malzemelerine dokunulmasını, hissedilmesini talep ediyorlar. Benim bu çağrıya cevabım, malzemelere dokunduğumda hissedilenlerin gerçekten bir premium otomobile geçilecekse bunu Infiniti ile gerçekleştirmeye değecek şekilde olduğu. Özenli dikişlerle bezenmiş deri, aluminyum, süet, kaliteli plastik vb. malzemelerden oluşan kabin, ülkemizde anaakım ve sıradanlaşmaya başlayan Alman rakiplerin distribütlerinin zorla dayattığı, paket ürünlerinden kesinlikle farklı hissettiriyor.

 Yeni Infiniti Q30'un İstanbul'da çekilmiş, çok başarılı bulduğum fotoğraflarına Facebook sayfamdaki galeriden ulaşabilirsiniz.

9 Haziran 2016 Perşembe

Peugeot 3008 1.6 BlueHDI EAT6 Allure | Test


2008 küresel ekonomik krizi otomotiv endüstrisine de darbe vurmuştu ve kısa zamanda toparlanma, düze çıkma yolları aranmaktaydı. C-sınıfı platformları yerden yükseltip, ölçüleriyle de minik oynamalar yapıldığında ortaya çıkan Crossover modellerinin yeni bir kâr maksimizasyonu imkanı sağladığı keşfedilmeye başlanmıştı. Peugeot bu sınıfta ortaya çıkaracağı modeli yukarıda bahsettiğim formülden öteye götürüp bir de işin içerisine dünyanın ilk dizel + Hybrid platformunu kattı ve 2008 Paris Motor Show'da aslında 3008'in üretim haline çok yakı olan "Prologue HYmotion4 Concept" modelini sergiledi. Önde 2 litre hacminde 150 beygirlik HDi FAP Diesel motor ve arkada 50 beygirlik bir elektrikli motorla, toplamda 200 beygir gücü 4 tekerleğe de aktaran bu konsept 3008'in piyasaya sunulmasıyla birlikte ülkemize gelmese de Batı Avrupa'da 2011 Aralık ayından beri yollarda görülebiliyordu...

 3008'in bu kısa doğuş serüvenini anlatmamın sebebi aracın muadillerinden farklılaşan, özgün tasarım unsurlarını anlatabilmek. Bahsettiğim Hybrid teknolojisinin elektrik motoru, pilleri gibi parçalar için açılan ekstra hacimler sayesinde bagaj bölümü Hybrid olmayan modellerde gerçekten çok büyük ve noel babanın çuvalı misali içerisine bir şeyler koydukça yeni gelenlere de yer bulunabilen türden. Bu bölümü daha ayrıntılı şekilde iç mekan başlığında anlatacağım. 

 Testime konuk olan model 2013'teki makyajla güncelliğini bugüne kadar sürdürmeye çalışmış ancak 2014'ten bu yana 308 ve 208'in gelişiyle yüzü artık iyice eskimeye başlamıştı. 2014'te bu sefer kaputun altındaki gücün kaynağında ve bu kaynağın aktarma organında (şanzımanda) çok önemli değişiklikler yapılmış; ikinci nesil 1.6 BlueHDI motor artık 300 Nm maksimum tork ve 120 beygir gücüyle performans sorunlarını nispeten çözerken, aracın önceki örneklerinde en sıkıntı duyulan kısmı ETG6 (robotik tek kavramalı debriyajlı) şanzıman sorunu, Japon Aisin tarafından geliştirilen yeni EAT6 tam otomatik şanzıman ile çözülmüş. Gelin şimdi öncelikle dış tasarımla test konuğumuzun detaylarına bakmaya başlayalım...

 Dış Görünüm


 Sınıfındaki diğer seçeneklere göre daha SUVvari görünen 3008'in bu şekilde görünmesine geniş ve yüksek ön ızgara, büyükcene tekerlek davlumbazları ve yüzey alanı epey büyük olan gövde panelleri yardımcı oluyor. Ön ve arka saçakların uç kısımlarına yerleştirilmiş plastik koruma/kaydırma kaplamaları da arazi araçları, SUV'larda ihtiyaç duyulan işlevsel parçalar olsa da burada tamamen estetik amaçlı kullanılmış. 


3008'e arkadan baktığımızda 208 ile gelen bir tasarım detayı olan stop lambası grubu içerisinde aslan pençelerini andıran LED aydınlatmalı 3 boyutlu grafikleri görüyoruz. Geri vites lambaları ana grupta yer alırken, sis farları ayrı bir şekilde tamponun alt köşelerine konumlandırılmış.


 4,365 mm uzunluk ve 2,613 mm aks açıklığı ile çok geniş bir iç mekan sunan 3008'in bombeli dış kabuğu içeride aslında çok düzgün bir dörtgen prizmayı barındıyor. Bu geniş mekanın aydınlık ve ferah hissi de büyük cam yüzeyleri sayesinde iyice artırılmış. Allure ve Felline donanımlarında tüm camlar renkli ve arka camlar ise koyulaştırılmış.


 Allure donanımında halojen ampüllü kısa-uzun hüzme ana far grubu, Felline donanımına terfi ettiğinzde Xenon'a kavuşuyor. Bunun dışında LED gündüz farları ve sinyalleri makyajla birlikte standart donanıma dahil olmuş.



215 / 50 / R17 ebatlı Michelin marka lastikler tam da bir Fransız otomobilinden beklenen yumuşak yere basışı sağlarken, jantlar da o kadar küçük kalmayarak göze batmayı engelliyor. Dilenirse bir boy R18 jantlar da opsiyonel olarak alınabiliyor.


İç Mekan

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Ford Focus Sedan Titanium 1.5 TDCi PowerShift | Test

  

 Kompakt sınıfta iyi yol tutabilen araçlara ihtiyaç 1990'lar itibariyle belirgin bir şekilde hissedilmeye başlamıştı. Petrol fiyatlarının nispeten düşük seviyelerde seyrettiği bu zaman diliminde otomobiller de giderek daha fazla konfor ve güvenlik odaklı donanımlara kavuşuyor, ağırlaşıyordu. ABD, Birleşik Krallık ve Almanya merkezleriyle üç parçaya bölünmüş Ford'da 80'lerden kalma bir altyapının iş görmeyeceği anlaşılmaya başlamıştı. 





 Tüm bu gelişmeleri ele aldığımızda Ford'un 1992'te çok ses getiren, üstad Jeremy Clarkson'ın da öve öve bitiremediği "Control Blade" isimli modern bağımsız arka süspansiyon tasarımı Mondeo Mk1 ile ortaya çıkmıştı. Bu yenilikten asıl önemli başarıyı getirecek olan model ise, 1998'de tanıtılan Focus Mk1 oldu.



 Test konuğum bu geleneği -rekabetçi fiyata rakiplerden üstün yol tutuşu- sürdürmeye devam eden Focus'un son neslinin makyajlı hali. Focus Mk3,5 demenin teknik olarak çok uygun olduğu bu modelde iç ve dış tasarım önemli değişiklikler geçirdi. 2009'dan beri yollarda olan Focus Mk3, 2014'te güncellenerek dış tasarımda Ford'un bütün modellerine yayılan trapezoid ızgaralı ön görünüme kavuştu. Bu güncellemeler dış tasarımla kalmayıp 1.6 litre hacimli benzinli ve dizel motorların 1.5 litre hacime düşürülerek en son EU emisyon normlarına uyum sağlayacak şekilde elden geçirildi. Bu yenilenme sürecinde ülkemizde de çok beklenen dizel + otomatik kombinasyonuna test konuğumda bulunan donanımla kavuşmuş oldu. 

Dış Görünüm



 2010 yılında tanıtılan 3. nesil Focus'ta tüketiciler tarafından pek de iyi anılmayan farklı geometrideki parçalardan oluşan ön yüz, makyaj ile beraber olabildiğince sadeleşmiş ve ön ızgara -Titanium donanımda- krom kaplama ile yek bir parça halinde vurgulanmış. Yenilenen ön kısımda fazla büyük kaçan ve sonradan eklenmiş gibi duran park sensörleri, göze batan ve düzelse iyi olurdu diyebileceğimiz bir detay. 




 Titanium donanım ve opsiyonel Bi-Xenon farlar ile yolda sıkça rastladığımız şirket aracı ve kiralık araç filolarında yer alan standart Focus'lardan farklı görünen test konuğumun bu farklılaşmasına metalik Aytozu Gri rengin de katkısı var. Gün ışığı altında gövdenin farklı yerlerinde griden başka renkler yansıtabilen seçeneği beyaz renk klişesinden kurtulmak isteyenlere tavsiye edebilirim (tabi özel renk olarak sunulan Şeker Kırmızı ve metalik Derin Mavi renkleri de es geçmemeli).



 Arka kısımda önceden far grubunda daha çok alan işgal eden sinyal ve geri lambalarına düşen pay azaltılmış ve daha ince bir görünüme kavuşmuş. Bunun dışında en ufak başka bir değişiklik yok.




 Aracın dinamik ve sportif görünüşüne sekte vuran 16" ebadındaki jantlar her ne kadar büyük jant meraklısı olmasam da söylemeden edemeyeceğim bir durum. Sürüşü de olması gerekenden fazla yumuşaklaştıran bu kalın yan profilli lastik tercihinin R17 olanlarla değişmesinde fayda var. 

 İç Mekan | Konfor | Donanım