17 Nisan 2014 Perşembe

2014 Dünya'da Yılın Otomobili Ödülü Audi A3'ün oldu

 Dün itibariyle başlayan Kuzey Amerika'nın ve Dünya'nın en önemli otomobil fuarlarından biri olan New York Auto Show'un ikinci gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da Dünya'da Yılın Otomobili ve diğer kategorilerin ödüllerinin sahipleri belli oldu.



 Dünya çapında pek yankı bulmasa da ufak çaplı bir reklam ve prestij değeri olan bu ödülün bu yılki sahibi Amerikalıların sadece Audi A3 demeyi tercih ettikleri bizim ise A3 Sedan olarak daha iyi bileceğimiz Audi'nin en küçük, giriş sınıfı sedan modeli oldu. Bu kategoride diğer adayların da Mazda3 ve BMW 4-Serisi olduğunu belirteyim.

 Dünyada Yılın Otomobili Ödülü organizasyonu farklı kategorilere de ödüller veriyor. İşte bunların yeni sahipleri;

  Yılın Çevreci/Yeşil Otomobili Ödülü: BMW i3
  Yılın Tasarım Ödülü: BMW i3
  Yılın Performans Otomobili Ödülü: Porsche 911 GT3
  Yılın Lüks Otomobili Ödülü: Mercedes-Benz S-Serisi 


Daha detaylı bilgilere WCOTY resmi web sayfası üzerinden ulaşabilirsiniz.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Youtube'daki FreewayMT kanalım için yeni intro

 Otomobillere ilgimin yanında onları keyifle sürebilmek için gerekli altyapıyı sunan yollara da ilgimin buluştuğu bir adres olan FreewayMT kanalı, yabancı takipçilerimin verdiği destekle belki de ülkemizde bu alandaki ilk kanaldı.

 Ülkemiz yollarını amatör olarak videoya almaya başladığım bu hobi daha sonra sosyal medya mecralarında bu işle ilgilenen daha fazla insanla iletişime geçmem üzerine gelişti, İngilizce dil desteği ve daha profesyonel ekipman desteği aldı. Şimdi hazır blogum üzerinden yeni otomobiller teste gelmeye başlamışken yeni modelleri Türkiye yollarında, kimi zaman İstanbul'da manzarası güzel ama bol trafikli yol koşullarında, kimi zaman ülkemizin bir köşesindeki boş yollarda yüksek süratlerde farklı konuklarla video inceleme yapma fırsatını buldum.

 Bu çalışma için çok fazla ileri teknikler kullanmadığım bir intro/giriş videosu hazırladım. Videoyu izledikten sonra bir "like" vermeyi ve eğer ilginizi çekiyorsa kanalımı takip etmeyi unutmayın!

13 Nisan 2014 Pazar

Test: Hyundai i10 1.0 Style

Ülkemizde üretilmesi sebebiyle diğer tüm pazarlardan önce yollarımıza çıkan ve çabucak test imkanına kavuşabildiğim -aslında Şubat ayının başında test ettiğim- yeni Hyundai i10, blogumun ilk test yazısı olacak.

Daha önceki yazılarım halen bir başka sitede haksız, hukuksuz bir şekilde yayınlanmakta olduğu için bir ara bu sorunla mücadele etme ve kafa dinleme döneminden sonra sizlere otomobil dünyasından çeşitli haberleri ve eğer fırsat verilirse ülkemize gelen yeni modellerin test yazılarını paylaşmaya blogspot adresimde devam edeceğim.



Hyundai daha önce Atos modeliyle yer aldığı A segmentinde, yıldan yıla artmaya devam eden marka prestiji ve yeni isimlendirme stratejisiyle birlikte 2007 yılında karşımıza ilk nesil i10 çıkarmıştı. Atos'un ardından büyük ilerleme kaydedilen model değişen yüzüne ve artan iç hacmine rağmen Avrupa pazarında yeteri kadar ilgi görmemişti. Takip eden yıllarda Avrupa'yı vuran ekonomik krizle birlikte küçük şehir otomobilleri segmentine olan ilgi birden bire arttı ve Avrupa'nın otomotiv devi Volkswagen AG yeni Up konseptiyle ortaya çıktı. Bu gelişmelerin ardından tüm üreticilerden bu segmente yeni modeller duyurulmaya başlamışken Hyundai geri kalmadı ve planlanandan daha erken bir tarihte 2013 yılının son çeyreğinde sınıfının standartlarını belirleyen ve markanın yeni tasarım çizgileriyle uyum içerisinde bir dış tasarıma sahip yeni i10'u tanıttı.


Otomotiv endüstrisinde tüm sınıfların ebatları büyümeye devam ederken A sınıfı da yerinde saymadı; yeni i10 önceki nesile göre 80mm daha uzun, 65mm daha geniş ancak daha aşağıda bir ağırlık merkezi yani dengeli sürüş adına 50mm daha alçak tavan yükseliği ölçülerine kavuştu. Tabi bu büyüyen ölçüler ve artan donanım sebebiyle önceki nesile göre 100kg ağırlaştığını da belirtelim.


Ön kısımda ağbeyi i20 ile benzerlik gösteren yeni i10, önceki nesline göre çok daha dinamik çizgilere ve şehiriçi otomobillerin bir çoğunda rastladığımız tipik güler yüzlü bir bakışa sahip


Arka kısımda i10 küçük ebatlarıyla trafikte aşağı görülmeye mahkum A segmenti modellerden ziyade B hatta C segmenti modellerde görmeye alışık olduğumuz dinamik çizgilere ve yeni arka far grubu tasarımıyla agresif bir bakışa sahip. 


İç mekanda bu sınıfta kimi üreticilerin denemekten kaçınmadığı fantastik/futuristik şekillere ve panellere Hyundai i10'da rastlamıyoruz. Oldukça sade ve kullanışlı olarak tasarlanmış kabinde kontrast renkte paneller kullanılarak canlı bir görüntü ve ferahlık hissi oluşturulmuş. Kullanılan plastik malzeme beklenileceği üzere sert cinsten olsa da üzerine tıklattığınızda çıkan tok ses bu parçaların oldukça düzgün montaj edildiği ve uzun yıllar düzgünlüklerini koruyacakları izlenimi veriyor. Konsolun göğüs kısmının en altında  telefon, cüzdan vb. nesneler için benim bu zamana kadar küçük sınıfta gördüğüm en büyük eşya saklama gözlerinden biri yer alıyor.

3 kollu direksiyon üzerinde yol bilgisayarı ve ses sistemine erişim sağlayan fonksiyon düğmeleri yer alıyor. Direksiyon yukarı-aşağı ayarlanabiliyor olsa da derinlik ayarı maalesef bulunmuyor.

Bir çok özelliğin giriş seviyesi donanımda standart olarak sunulduğu i10'da Style donanımında Radyo/CD/MP3 fonksiyonlu ve AUX-USB girişleri bulunan sistemin kullanımı basit, tasarımı kabinin geri kalanı gibi oldukça sade. Radyo kontrol ünitesinin hemen altında yer alan klima kontrolleri yine tüm işlevleri en sade haliyle yerine getiriyor.



Bazı A segmenti modellerde devir göstergesine ya hiç yer verilmez ya da çok küçük olarak yer verilir. i10 da göstergeler klasik düzende geliyor yani devir göstergesi de hak ettiği yeri buluyor. Optik teknolojisinden istifade eden göstergeler oldukça okunaklı. Yol bilgisayarı bize günümüzde ihtiyaç duyduğumuz tüm bilgileri başarıyla aktarıyor.

Yan destekleri yeterli kavramayı sunan rahat koltuklardan sürücü koltuğunun yükseklik ayarı bulunurken yolcu koltuğunda bu ayar bulunmuyor, uzun boylu yolcular kendilerini biraz yüksekte ve tavana yakın hissedebilir.
Arka kısımda 1.80 boyumla sürücü koltuğumu ayarladığımda geriye kalan mesafe bu. Yeterli baş, diz ve omuz mesafesi sunulan i10 da arkada eğilip bükülmeden 2 yetişkin rahatlıkla seyahat edebilir.


Büyüyen ebatların iç mekandaki rahatlamadan sonra bir diğer etkisi %10 civarında artan bagaj hacmine olmuş. Koltuklar dik vaziyette 252 litrelik bir hacim sunulurken koltuklar yatık vaziyette bu hacim 1046 litreye ulaşıyor. 252 litrelik asıl hacim şehiriçi kullanımlarda bir kaç poşet, bir kaç da orta ebatta çanta gibi eşyalara yeterli alanı sunarken 1046 litrelik ikincil hacim büyük eşyalar taşınmak istendiğinde durumu kurtarıyor.

i10'un sürüş dinamiklerine değinecek olduğumuzda 3 silindirli 1 litrelik motorun 1 tonu geçen yürür ağırlıktaki araca yeterli performansı sağlayamadığını hissediyoruz. Maliyet odaklı geliştirilen bu motora tabiiki çok da fazla serzenişte bulunmak hakkımız değil çünkü daha yüksek teknoloji turbolu motorun maliyeti şüphesiz daha fazla olacaktır.

 5500 d/dk'da maksimum gücü olan 66 beygiri üreten motor, 90 Nm'lik maksimum torkunu 3500 d/dk'da elde edebiliyor. Bu sebeple zaten 3 silindirli olmasından dolayı alışılmış 4 silindirli motorlardan daha sarsıntılı ve gürültülü çalışan motoru biraz bağırtmamız gerekebiliyor.


 Performans eksikliğini bir kenara koyduğumuzda aracın şehiriçi kullanımda kolaylık sağlaması için iyi ayarlanmış fren ve debriyaj pedallarının tepkisi, düz vitesle zoru olan insanların bile bu arabayı kolayca kullanmasını sağlayacak cinsten. 175/65 R14 ebatlarındaki lastikler kalınca yanaklarıyla, sert sayılabilecek süspansiyonlara rağmen yoldaki bozuklukları iyi sönümleyen bir altapıya sahip. Yolu bu kadar iyi tutan ve direksiyon tepkisi de oldukça hisli olan i10 kesinlikle 80-100 beygir skalasında bir motoru hak ediyor ama bu isteklerle gelecek müşteriler için tabiiki bir üst segment ve bir üst fiyat skalasındaki modeller işaret edilecektir.

 100 kilometre kadarını şehiriçi trafiği koşullarında, 500km kadarını şehirlarası yüksek süratte ve hatta 170 km/sa maksimum hızı da görerek geçirdiğim test sürecinde ortalama yakıt tüketimi 100 km'de 8 litre olarak gerçekleşti. Trafiğe çok takılmadığınız ve 1 litrelik motoru çok yüksek devirlerde zorlamadığınız takdirde 6-7 litre seviyelerine indirebilme potansiyeli var. Tabii tüm bu akıllara takılan fazla tüketim konusu Hyundai'nin fabrika çıkışlı, garantili LPG eklentisiyle çözülmüşe benziyor. LPG'li i10'un güncel testi bir diğer blogger dostum Onur Koray'ın sayfasında yer alıyor, dilerseniz tüketimle ilgili aklınıza takılanları inceleyebilirsiniz.

Hyundai ürün gamının en küçük üyesi i10 Avrupa'daki tasarım merkezinde Avrupalı tasarımcılar tarafından geliştirildi, Avrupa pazarı için üretimi Hyundai ASSAN Kocaeli Fabrikası'nda gerçekleştiriliyor.

 Volkswagen Grubu'ndan Up!, Citigo ve Mii, Fransız üreticilerin Cenevre'de tanıttığı yeni modeller Renault Twingo, Peugeot 108 ve Citroen C1 gibi ciddi rakipleri arasında performans anlamında olmasa da sunduğu özelliklerle fiyat/performans oranında en başarılı model olarak i10 öne çıkıyor. Avrupa'da bu başarısını destekler nitelikte aldığı bir çok "En İyi Şehir Otomobili" ödülleri de bulunuyor.

 Testime konuk olan i10 1.0 Style, 2013 model yılında 28.490 TL'ye satılıyordu ancak 2014 yılında bir çok kalemden gelen çeşitli zamlarla bu modelin fiyatı şimdilerde 34.700 TL'ye fırlamış. Astronomik fiyatlarla 0 km otomobil satılan ülkemizde halen ayağı yerden kesmek için en cazip seçeneklerden biri olan i10 şu an bana göre A segmentinin en iyisi. 


27 Şubat 2014 Perşembe

Volvo Concept Estate (2014)


 Premium segmentte Alman rakiplerinin karşısına yeni tasarım diliyle çıkmaya hazırlanan İsveçli üretici, bir süredir köklü değişikliklere gitmediği S80 ve XC90 gibi modellerinin eskiyen yüzleriyle uzatmalara oynuyordu.


 Ford'la olan ortaklıklarının sona ermesiyle daha özgür şekilde hareket etmeye başlayan Volvo, geçtiğimiz yıl Frankfurt Otomobil Fuarı'nda tasarım alanında fuarın en dikkat çekici konseptlerinden biri olan Volvo Concept Coupe ile bize marka tarihinde önemli bir yeri olan P1800'ün modern suretini yansıtmıştı. Ardından bu yıl içerisinde düzenlenen Detroit Otomobil Fuarı'nda Volvo Concept XC Coupe modeliyle markanın yakın gelecekteki SUV formlarının nasıl olacağına dair ipuçları verilmişti.
 Bugüne geldiğimizde Cenevre Otomobil Fuarı öncesi görselleri sızan ve Volvo'nun resmi Youtube kanalında da videoları yayınlanan yeni konsept Volvo Concept Estate, İskandinav coğrafyasındaki otomobillerin ve marka tarihinin en önemli gövde formu olan Estate gövde tipinin yeni tasarım dilinde nasıl işleneceğini gözler önüne seriyor.

 Concept Coupe ile markanın geçmişindeki en önemli modellerinden biri olan efsane P1800'e gönderme yapan Volvo, bu modelle de P1800 ES'e gönderme yaparak Shooting Brake-Estate gövde formunun, hantal görünen Station Wagon otomobillerden nasıl daha çekici ve sportif durabileceğini bizlere göstermeye çalışmış.




 İç mekanda neredeyse milli gurur kaynakları derecesinde önem arz eden tasarım, ahşap işçiliği ve detaydaki kaliteyle öne çıkmak isteyen Volvo, açık renk döşemelerle turuncu renkteki farklı bileşenleri bir araya getirerek klasik bir İskandinav iç tasarımına imza atmış. Alüminyum, ahşap, deri ve kumaş malzemelerin en kalitlerinin bir araya getirildiğini gördüğümüz iç mekan her ne kadar futuristik olsa da, üretim modellerindeki orta konsol, kapı içi vb. panellerin nasıl şekilleneceğine dair bize ipuçları veriyor.



 Yeni nesil kullanıcı arayüzüne (user interface) dair bir video da yayınlayan Volvo, dokunmatik ekranların çözünürlüğünün, grafik akıcılığının ve tepki hızlarının artmasına vurgu yaparak kontrol panellerindeki düğmelerin azaltılacağının sinyallerini veriyor. Orta konsolda hali hazırda üritelen ve yollardaki modellerde yatay pozisyonda bulunan yaklaşık 7" ebatındaki medya ekranının yeni nesil Volvo'larda tıpkı Tesla Model S örneğinde olduğu gibi 10"-12" gibi ebatlara ulaşacağı ve dikey pozisyonda konumlandırılacağını anlıyoruz. Ayrıca göstergeler de tamamen ekrandan oluşarak hız ve devir saati gibi verileri de grafik arayüzüyle aktaracak.


 Dünya çapındaki tüm otomotiv endüstrisinin, model yelpazelerini yeni trend küçük ve orta sınıf Crossover/CUV/SUV'lerle doldurduğu şu günlerde içimizi ferahlatan ve biz otomobilseverleri geleceğe dair umutlandıran Volvo mühendisleri ve tasarımcılarına buradan sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz.

 Konseptin fuarda görücüye çıkmasının ardından gelecek ilk tepkileri ve yeni ayrtıntıları sizlere aktarmaya çalışıyor olacağım...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Scamander (Under Development Amphibian Vehicle)


Scamander; Yunan mitolojisinde Nehirlerin Tanrısı olarak geçiyor.. Artık son teknoloji harikası amfibik bir araca ismini veriyor..


 Scamander 2008 yılında ilk kez otomotiv dünyasına bomba gibi düştüğünde bu özel aracı tanıtan isim Evo dergisi editörü  Harry Metcalfe  idi. Şimdi yine onun özel incelemesinde bu aracın daha gelişmiş haliyle karşı karşıyayız ve daha fazla ayrıntıya değinebiliyoruz.


 İngilteri merkezli butik kompakt spor otomob üreticisi TVR'nin sahibi Peter Wheeler tarafından bizzat geliştirilen araç, kaputunun altındaki 3 litrelik V6 motorla 300 hp güç çıkışı sağlıyor. 0-100 hızlanmasını yaklaşık 8 saniye içerisinde gerçekleştiren bu olağan dışı aracın son sürati ise 120 mph (192 kmh).


 Dağ, taş, tepe ve hatta önüne çıkan su kütlelerini bile engelden saymayan Scamander henüz yapımcısının ellerinde bir oyuncak ve bazı eksik-gedik noktaları var;


- Motor suda çalışabilmesi için tamamen izole edilmiş durumda, yalnızca aracın üst kısmında bir hava girişi mevcut. Bunun sonucunda 3 litre V6 gibi görece büyük motoru soğutmak için çokça gürültü çıkaran fanlar kullanılmak zorunda kalınmış.


- Normal yollarda bile kabin içerisine motordan, fanlardan ve farklı gövde yapısından ötürü çok fazla gürültü geliyor.


- Ebat olarak büyük olsa da yalnızca 2 kişinin seyahat edebileceği bir araç.


 Amfibik olmasının sağladığı imkanlar yukarıda sıraladıklarımı önemsiz kılıyor. Karada sizi istediğiniz noktaya yüksek süratlere bile çıkarak ulaştıran bu araç sayesinde önünüze bir su kütlesi çıktığında onu aşabilmek, tarifi zor bir duygu olsa gerek..


 Fazla söze gerek yok, işte Harry Metcalfe'nin incelemesi, işte Scamander !


---------------------------------------------------------------------------------------

20 Mayıs 2012 Pazar

BMW 3-Series Touring


 Bavyeralı otomotiv devinin sportif sürüş özellikleri ve premium görünümü bir arada sunduğu en popüler modeli olan 3-Serisi, F30 kodlu yeni platformunda station wagon gövde yapısına kavuştu.


 328i, 330d ve 320d olarak 3 farklı modeli sunulan Touring modelinin farkı 495 litrelik bagaj hacmiyle ortaya çıkıyor. Sunduğu bagaj hacmi açısından A4 Avant, C-Sınıfı Estate modelleriyle kıyaslandığında kafa kafaya gelen 3-Serisi Touring, bu bağlamda rakiplerine koz vermiyor.


 Sedan modeline göre toplamda 97mm daha uzun olan araç, 50mm daha fazla aks açıklığı ile arka yolculara daha fazla diz ve baş mesafesi sunuyor. Sedan modelin arka bölümünü yeteri kadar büyük bulmayan 3-Serisi severler için her zaman tercih edilebilecek iyi bir seçenek.


 Motorların neredeyse hepsinde* TwinPower Turbo teknolojisine yer veren BMW'nun model-motor eşleşmeleri şu şekilde;


 328i  : 2-litre, 4 silindir, 180 kW/ 245 hp
 320d : 2-litre, 4 silindir, 135 kW/ 184 hp
 330d : 3 litre, 6 silindir, 190 kW/ 258 hp


Hali hazırda siparişi verilebilen ve yakında yollarda görebileceğimiz 3-Serisi Touring için 34.000 €  başlangıç fiyat etiketine sahip 316d den itibaren artarak devam eden bir fiyat listesi belirlenmiş.


* 320i, 316d ve 318d modelleri güç çıkışları azaltılmış modeller olarak yer almaktalar.